Ana içeriğe atla

Zaman ne kadar da yorulmak bilmeyen bir koşucuymuş.








 Merhaba dostlarım, uzun zamandır bir şey yazmadığımı farkettim ve ilerleyen yaşın getirdikleri ile geçen zaman düştü aklıma.

Zaman ne kadar da yorulmak bilmeyen bir koşucuymuş.

Olgunlaşma düzeyinin yaşadığın hayatla ilgili olduğunu , insanların salt iyi ya da kötü olmadığını, önceliklerinin değiştiğini ,

gençlikte olduğu gibi affedici olamadığını ya da kendini geçmişte üzüntüden kahrettiğin şeylerin aslında komik olduğunu, yalnızlığın çevrendeki kalabalıktan daha evla olduğunu , mutluluğun arayışla değil kendin yaratabildiğin bir şey olduğunu, mücadele gücünün arttığını, ve seni sen yapan şeylerin yaşadığın süreçler olduğunu farkedersin. Kendin için en doğru karar diye bir şey olmadığını, yaşanılan her tecrübenin bakış açınızı değiştirdiğini, isteklerinizi daha kolay yönetebildiğinizi, dünyanın aslında çok da büyük bir yer olmadığını, istersen her şeyi yapabileceğini ya da yapmayacağını anladığın ve en önemlisi büyümenin yaş ile değil de öğrenerek olduğunu fark ettiğin anlar. Hayatın, "gerizekalılara" daha çok gülmesini fark ediyorum. Çalışan, emek verenin ise bir hiç...hissedilen her şeye cümle kurulamıyormuş. Bazı şeylerin önemsizleştiği, önemli olanlarında geçmişte kaldığı, annen olmayınca ne olursa olsun, her şeyin anlamsız olduğu... az konuşur oldum , az yazma gereği duyduğum gibi... gerek yokmuş. 

Anlamayana, anlamak istemeyene milyonlarca cümle kursanız nafile.. anlamak isteyene zaten konuşmanıza dahi gerek yokmuş.

Susmak.. gittikçe susuyorsun eskiden anlamı olan kelimeler sana anlamsız gelmeye başlıyor. Kelimeler kurmaktan kaçınıyor insan. Gittikçe yalnızlaşıyorsun... hayat enerjinde eskisi kadar canlı olmamak ile beraber yaşadığın olumsuz şeyler daha da yakıyorlar canını. Mutluymuş gibi davranıyorsun seni uzaktan tanıyan insanlara. Her sabah evden çıkarken o sahte gülücüğü suratına yerleştirip çıkıyorsun kafanda ki binbir düşünce ile... gün içinde savaşıyorsun ama yüzün gülüyor ne garip değil mi? Cinsiyet farketmeksizin çoğu insan eve gelip yatağına girdiğinde, yastığı suratına bastırıp ağlıyor hıçkırmaktan ve ses çıkarmaktan da korkuyor başkaları duymasın diye. Ağlamayı bile doğal olarak yapamıyoruz. Saatlerimizi para karşılığı satıyoruz insanlara ve buna da çalışmak diyoruz. Çoğumuzun kalbi zaten yıkık dökük eskisi gibi de sevemiyoruz... kimimiz de gidenleri bekliyor bir umut ile umut kelimesine sığınıp yaşıyoruz. İçten içe de biliyoruz o umut'un asla bize uğramayacağını. Başkalarını seviyormuş gibi yapıp yine bir yalan içine sokuyoruz kendimizi. Büyüdüğümüzden bu yana asla gerçek olamıyoruz ne zaman gerçek olsak cezalandırılıyoruz. Şimdi sorarım size, bizler gerçekten ama gerçekten yaşıyormuyuz? Yoksa yaşıyor numarası yapıp kendimizi mi kandırıyoruz? Herşey olacağına varıyor. Belli bir olgunluğa eriştikten sonra anlıyorsun ki, bazen ne yaparsan yap değiştiremeyeceğin şeyler var. Gençken bunu kabullenemiyorsun ama o eşiği atlayınca bir rahatlama ferahlık çöküyor zaten herşey olacağına varıyor. Yaşadığınız onca ilişki ve arkadaşlıktan sonra anlıyorsunuz ki her daim sizi karşılıksız sevecek ve yanınızda olacak tek şey aileniz. Yaşınız ilerledikçe ailenizin hayatınızdaki önemi artıyor. Ailenizi kaybetme korkusu git gide ağır basmaya başlıyor. Onlarla geçirdiğiniz vakitleri daha iyi değerlendirmeye çalışıyorsunuz. Ergenlik döneminde ailenizin söylediği ve sizin bağırıp çağırdığınız birçok şey artık daha mantıklı gelmeye başlıyor. Onlara hak vermeye başladığınızı fark ediyorsunuz.

Fark ettiğim şeyler sıralamaya gelince ;

- Eskiden olduğu kadar hızlı ve rahat bir şekilde hayatınıza yeni insanlar alamıyorsunuz. Arkadaş çevreniz daralıyor ve yalnızca yakın dostlarınızı etrafınızda ister hale geliyorsunuz.

- Evde vakit geçirmekten daha çok keyif almaya başladığınızın farkına varıyorsunuz.

- Hayatta sizden daha önemli kimse olmadığını anlamaya başlıyorsunuz. Sizin mutluluğunuzun öncelikli olduğunu görüp insanları mutlu etmeye uğraşmıyor ve sizi mutsuz eden insanları hayatınızdan çıkarmaya başlıyorsunuz.

- Sağlığın her şeyden önemli olduğunun fark etmeye başlıyorsunuz.

- Özel hayatınızda anlayışlı ve sizin her daim yanınızda olabilecek kişiyi aramaya başlıyorsunuz. 

Özel hayatınıza her gelen insanı almamaya çalışıyorsunuz. Mutlu sonu aramaya başladığınızı fark ediyorsunuz.

- İnsanların iş hayatında ne kadar çirkinleşebileceğini görmeye başlıyorsunuz.

- Normal hayatta tek kelime bile etmeyeceğiniz insanlarla "iş" adı altında tüm gün yüz yüze bakmak zorunda kalıyor ve bu durumdan rahatsız olmaya başlıyorsunuz.

- Aileniz dışında herkesin hayatınızdan bir gün sebepli ya da sebepsiz çıkıp gidebileceğini, en yakın olduklarınızla bile bir gün tek kelime etmeyecek duruma gelebileceğinizi acı bir şekilde görüyorsunuz. Geçmişe dönüp baktığınızda artık "onsuz yapamam" dediğiniz insanlar olmadan da hayatın devam ettiğini ve onlarsız da mutlu olabileceğinizin farkına varıyorsunuz.

- Eski sevgilileriniz için mutlu olmayı öğreniyorsunuz. Kin beslememeye başlıyorsunuz. Eski kırgınlıkları unutuyorsunuz. Olgunlaşıyorsunuz.

- Dünyanın sen olsan da olmasan da döndüğünü, hayatın devam ettiğini, okyanusta bir damla kadar bile yer kaplamadığını...

- Sevdiğim ve bana değer veren insanlara aynı şekilde değer vermek.

- İnsanlardan çok daha kolay vazgeçebilmek. Bana uymayan bir davranış, hata ya da değer görmediğim yerlerde asla durmamak.

- En değerli şeyin kendin olduğunu fark etmek.

- Israrcı olmaktan vazgeçmek. Gitmek isteyen herkese "bak kapı burada, giderken bir zahmet kapatıver, beni yorma. Çünkü o kapı bir daha asla açılmayacak" diyebilmek.

- Ailenin en değerli şey olduğunu fark etmek.

- Boş yere üzülmekten vazgeçmek. kendini artık kırılmayacak kadar güçlendirmek ve kırılsan bile bunu kendi içinde halledebilmek.

- İnsanları olduğu gibi kabul etmek ve onların belli bir kapasitesi olduğu gerçeğini anlamak. Yanlış yapılan bir davranış gördüğüm zaman "o insanın çapı bu kadar, zorlaman bir işe yaramaz, hadi bakalım kendi yoluna" diyebilmek.

-Yalnız kalmaktan korkmamak ve sırf hayatlarında birisi olsun diye kadın erkek fark etmeden kendini öne çıkarmaya çalışan insanlara acıyarak bakmak. Olması gereken şeylerin olması gereken zamanda olacağını düşünmek, ne olursa olsun kaliteli ve değen şeylerin peşinden gitmek. bu sayede kendi kaliteni de belirlemiş olmak.

Kısaca hayat aslında çok güzel ve son birkaç günde daha başka şeylerin farkına vardığımı anlamak beni çok daha farklı bir insan yapmaya başladı. Unutmadan annen yaşlandı hafta sonu evi sen süpür ve yardımcı ol.

Artık çoğu şey eskisi gibi değil, içinde bende varım.

Asım Karaçay






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yıllarca tavan manzarası seyrettiğim bir odada ömrüm geçti. Birçok ümidim oldu birçok ümidi yitirdim. Her birinde ağır yaralar aldım ama hepsinden sağ salim çıktım. Hayatımdan büyük pişmanlıklar, beynimden, ruhumdan istanbul geçti. Bazı bazı bitap kıyılara vurdum, bazı bazı güçlü bir şekilde düz yollarda takla attım. Yine de hep gülümsedim. Kimileri için küçük kendim için büyük savaşlar verdim. Güvensizlik adı altında kılıç yarası açtılar bedenimde, sırtımdan hançerlediler bazen, sevda bildiğim dağlara karlar yağdı, evim dediğim yüreklere sığmadım yine de; doğruldum! şimdi yine bir miktar yorgunum. Fakat halledeceğim! Hep hallettim.  A. Karaçay

Bazı şeyler hâlâ mümkün ama mühim değil.

  Bazı şeylerin hala mümkün , lakin mühim değil... nerde okudum hatırlamıyorum... bu özet cümle bir ferahlık veriyor bana. Karnını doyurmak için yolda giden buğday yüklü bir kamyonun kasasına konan bir serçe gibi olduğumu fark ediyorum. Tam hah karnım doydu dediğim anda bir de kafayı kaldırıp bakıyorum ki tüm sevdiklerimden, yaşadığım yerden tüm çevremden çok uzaklara gitmişim. "Kimse sormadi ne kadar yorgun olduğumu. Herkes bende dinlenmek istedi." diye bir cümle etmiş Gore Vidal amca. Ne yazık ki arkadaşlıkta aşk gibi taktik meselesidir. Hani bazen elinden geleni hatta daha fazlasını yaparsın ve bunun karşılığında hep ''sen olmazsan ne yaparım, benim için çok önemlisin'' sözleri işitirsin ya, ha işte onlar tamamen kandırmaca. Her zaman sözler yerine eylemlere bakın ve kimse için kendi zamanınızdan, hayatınızdan çalmayın. Yaşar Kemal'in de dediği gibi ''insanların bir yerleri var, bir ince yerleri işte oraya değmemeli'' sizin bam telinize

Hayat

  Hayat bazen gerçekten “yok artık bu kadarı da olmaz” dedirtiyor insana. Ama sonra bir anda perdenin arkasından sızan güneş ışığını görüyoruz. Birinin annesi, dostu, sevdiği, değerlisi olduğumuzu fark ediyoruz ve içimiz ısınıyor. Bazen kendimiz gibi insanlarla memleketten kilometrelerce uzakta bir araya geliyoruz ve evde gibi hissediyoruz. İnsanlık halleri işte…minnetle, sevgiyle, aşkla içmeden de sarhoş olabiliyoruz!“ Bana bütün bunları yapmasına nasıl izin verebildim” demeyi bıraktığında, kendini suçlamaktan vazgeçip kendinle barıştığında iyileşme yolunda en büyük adımını atmış olacaksın. Hangi şart ve durumda olursan ol ilerleyebilmek için mutlak bir güven duygusuna ihtiyacın var. Yıllar içinde olumsuz tecrübelerinden kazandığın yetenekler ve altıncı hissin zihnini yönetmeye başlıyorsa sesleri dinle, algılarını aç. Kimseyi alternatif yapmadığın gibi kimsenin alternatifi olma. İnsanlara değer verirken iki kere düşün. “değer mi” diye sorduğunda kendine vereceğin sağlam cevapların ol