Hayat bazen gerçekten “yok artık bu kadarı da olmaz” dedirtiyor insana. Ama sonra bir anda perdenin arkasından sızan güneş ışığını görüyoruz. Birinin annesi, dostu, sevdiği, değerlisi olduğumuzu fark ediyoruz ve içimiz ısınıyor.
Bazen kendimiz gibi insanlarla memleketten kilometrelerce uzakta bir araya geliyoruz ve evde gibi hissediyoruz.
İnsanlık halleri işte…minnetle, sevgiyle, aşkla içmeden de sarhoş olabiliyoruz!“ Bana bütün bunları yapmasına nasıl izin verebildim” demeyi bıraktığında, kendini suçlamaktan vazgeçip kendinle barıştığında iyileşme yolunda en büyük adımını atmış olacaksın. Hangi şart ve durumda olursan ol ilerleyebilmek için mutlak bir güven duygusuna ihtiyacın var. Yıllar içinde olumsuz tecrübelerinden kazandığın yetenekler ve altıncı hissin zihnini yönetmeye başlıyorsa sesleri dinle, algılarını aç. Kimseyi alternatif yapmadığın gibi kimsenin alternatifi olma. İnsanlara değer verirken iki kere düşün. “değer mi” diye sorduğunda kendine vereceğin sağlam cevapların olsun. Olumsuz olsa dahi kabullen, mantığına kör ve sağır olmayacak kadar yerinde olsun bilincin. Sen nadide bir parçasın, değerini kimsenin belirlemesine izin verme. Aynaya her baktığında eksik, aç ya da yarım bırakılamayacak kadar özel olduğunun farkındalığını gör. Ortaya bırakılan boşlukları yüce gönüllülüğünle doldurmaya çalışma. Söylediği ve yaptığı arasında denge olan yol arkadaşların olsun. Aksini görüyorsan yalnız yürümenin hazzını yaşamaktan korkma. Kendini herkesten çok sev ve saygı duy. Son olarak, yeri geldiğinde herkesle hatta kendinle bile vedalaşabilecek kadar cesur ol.
Asım Karaçay
Yorumlar
Yorum Gönder